5 Kasım 2009 Perşembe

Editoryal Bağımsızlık

Gazetelerin yada medya kuruluşlarının siyasal iktidara, her türlü güç odağına ve kendi sahibinin çıkarlarına karşı gazeteciliğin temel ilkeleri,etik değerleri ve kamusal hizmet anlayışı gereği haber ve yayın politikası açısından bağımsız olması önemli bir ilkedir.

Editoryal bağımsızlık, sadece yazı işleri kadrosunun değil bizahati muhabirin de yazı ilerine karşı habercilik ilkeleri çerçevesinde bağımsız olmasını, haberine karışılması durumunda söz sahibi olmasını da gerektirir. Gazeteciliğin bir meslek olarak ve haberlerin işlenişi açısından dikey olmaktan ziyade yatay ilişkilere olanak tanıması okur, muhabir ve yazı işleri kadrosu arasında demokratik bir ilişki kurulması zeminini de sağlamaktadır.böyle bir ilişki aslında Editoryal bağımsızlığında güvencesi sayılabilir.

Bir medya patronunun yatırım yaptığı medya kuruluşunu kar getirecek bir işletme olarak görmesi bu sistemin mantığı içinde son derece doğaldır. Ancak bir medya kuruluşunun kar uğruna gazetecilik mesleğinin ilkelerine ters işler yapması, bir hastanenin daha fazla para için sağlık yerine hastalık dağıtmasıyla kıyaslanabilir. Bu nedenle halkın doğru bilgilendirilmesi ve demokrasinin daha iyi işleyebilmesi için Editoryal bağımsızlık, gazeteciler için yaşamsal bir kurumdur. Bu kurumun oluşması yada başka bir anlatımla bu kavramın yerleşmesi için gazetecilerin öncelikle medya sahipleri karşısında özerk bir konumda olmaları gerekmektedir.

Gazetecilik tarihi aslında bir editör bağımsızlığı tarihidir. Gerek siyasal iktidarların, gerekse gazete sahiplerinin baskıları karşısında gazetecilik ilkelerinden taviz vermeyen editörlerin istifaları, bu tarihin örnekleri arasında yer alır. Ancak günümüzde, editöryal bağımsızlık uğruna istifa eden gazeteci son derece az görülmektedir.

1995 yılında Türkiye’nin büyük gazetelerinden birinin genel yayın yönetmeninin söylediği şu sözler, editöryal bağımsızlık açısından çok ilginçtir; “Sabah Gazetesi, para kazanmak için vardır. Sabah gazetesi, Türk halkını aydınlatmak için var değildir…. Piyasa ya sahte manşet, sahte sayfalarla çıktık…. Biz önümüze gelenle oynarız. Bu iş bir oyundur. Bu, işin mastürbasyonudur.” Öte yandan rakip durumundaki Hürriyet Gazetesinin genel yayın yönetmeninin haksız rekabet yarattığı gerekçesiyle sendikanın gazeteden kovulmasını onaylaması da bu çerçevede diğer ilginç bir örneği oluşturmaktadır.

Her iki örnekte de, genel yayın yönetmenlerinin, editörlerin, gazeteciliğin temel ilkelerine değil patron çıkarlarına göre hareket etmesi, hatta “bir gazete yöneticisinden çok bir özel mülk kahyası gibi konuşması” ülkemizde editöryal bağımsızlığın ne hale geldiğini göstermesi açısından dikkat çekici somut bir olguyu işaret etmektedir.

Türkiye’de büyük medya kuruluşları “bu gazetede işçi haberi görmek istemiyorum” diyen genel yayın yönetmenlerini bünyesinde bulundurmaktadır. Bu durum sadece Türkiye’ye özgü değildir. İngiltere’de Basın Kraliyet Komisyonun 1991 yılında yayınlanan bir raporunda 20.yüzyılın büyük bir bölümünde işçi hareketi ile ilgili haber ve yorumların sağcı muhalifleriyle kıyaslandığında çok az gazete desteğine sahip olduğu ve genelde işçi eylemlerinin olumsuz biçimde yansıtıldığı ortaya konuştur.

kenan evren duman
kaynaklar:

L. Doğan Tılıç, Utanıyorum Ama Gazeteciyim
Edibe Sözen, Kertenkele Mantığı,
T.G.S., 1998-2001 Yönetim Kurulu Çalışma Raporu,

Hiç yorum yok: