12 Kasım 2009 Perşembe

Had Gadia





Video Had Gadia - Scene from Free Zone - Natalie Portman
Yükleyen shlomo_75. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!






Neden şarkı söylüyorsun, küçük kuzu?
Henüz bahar gelmedi buraya,
Ne de Fısıh Bayramı erişti.
Değiştin mi hiç?
Değiştim ben bu sene.
Ve her gece,
Her bir gece.
Sadece dört soru sormuştum sana
Ama bu gece
Başka bir soru düşündüm:
Zalimin mazlum ile,
Celladın kurban ile
Dönüp durduğu
Bu dehşet çemberi
Bunca delilik ne kadar daha sürecek böyle?
Bu yıl, benim değişen.
Eskiden uysal bir kuzuydum,
Sonra bir kaplan oldum
Ve vahşi bir kurt.
Güvercindim önceden, bir ceylandım.
Bugünse bilmiyorum ne olduğumu.
Babamız almıştı onu bize
Sadece iki paraya
Kuzucuk! Ah kuzucuk!
Ve her şey yeniden başlıyor işte.
Babam almıştı onu bana/Sadece iki paraya./Kuzucuk! Ah kuzucuk!

Free Zone, Natalie Portman‘ın doğduğu topraklarda, karakteri Rebecca’nın, Chava Alberstein’in Had Gaida isimli parçası eşliğinde döktüğü gözyaşlarıyla başlıyor. Yönetmen, Rebecca’nın aracın camından bakındığı mekana ait hislerini anlatmak için, O’nun yüzünü bir ayna gibi kullanıyor. Ne gördüğünü görmüyorsunuz, ama ne gördüğünü biliyorsunuz…

Natalie Portman’la beraber Hiam Abbass ve Hana Laszlo gibi, biri Filintin’li diğeri İsrail’li iki usta oyuncuyu izliyoruz. Hana Laszlo, buradaki rolüyle Cannes Film Festivali’nde en iyi aktrist ödülünü kazandı.

Yönetmen Amos Gitai, izleyiciyi belli bir görüşe ikna etmeye ya da bir söylevi belirgin bir şekilde ifade etmeye çalışmadan, kendi doğrularını sorgulanmak üzere izleyicinin önüne sunuyor. Filmin finalinde de yine Had Gaida parçası eşliğinde bölge insanına dair, nasıl isterseniz öyle anlayabileceğiniz, ama sorgulama ihtiyacı hissedeceğiniz bir kara mizah tablosu koyuyor önümüze…

Bir yönüyle de yol filmi olan Free Zone’un müzikleri de ayrı bir güzel. Zaten bir filmin yol filmi olma özelliği varsa, müzikleri daha bir özenle seçilmeli.

E-kitapta rekabet kızışıyor

Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki elektronik kitap rekabeti tırmanıyor. Bu alandaki ilk ürünlerden olan Amazon’un Kindle modeli, artık aralarında Sony, Samsung, Barnes&Noble, Hanvon gibi firmaların e-kitap okuyucularıyla yarış halinde.

E-kitap okuyucusu Kindle ile bu alanda lider konumda bulunan Amazon, yıl sonuna kadar 1 milyon adetlik satışa ulaşmayı hedefliyor. Amazon, Kindle'ın yeni modelinde ülkenin en büyük cep telefonu markası AT&T ile ortaklığa girdiğini açıkladı. Buna göre, kullanıcılar, AT&T aracılığıyla kablosuz ağ ya da 3G sistemi üzerinden daha hızlı şekilde elektronik kitap satın alıp okuyucu cihazlarına yükleyebilecek.


Barnes&Noble Nook
--------------------------------------------------------------------------------

Merkezi ABD'de bulunan kitap satış mağazası Barnes & Noble da ilk elektronik kitap okuyucusunun tanıtımını bu ay içinde yaptı. Mağazalarındaki elektronik kitap sayısının 700 bine ulaştığını belirten Barnes & Noble Başkanı William Lynch, Plastic Logic firmasıyla işbirliği yaparak e-kitap sektörüne girmelerinin ana nedeni olarak kitap tutkunlarının internet bağlantısı sayesinde herhangi bir yerden cihazlarına kitap indirebiliyor olmasını gösterdi.

Barnes & Noble'dan elektronik kitap alan müşteriler, ayrıca iPhone ve Blackburry marka telefonlara e-kitap indirerek cep telefonu üzerinden okuyabiliyor. Uzmanlar, Barnes & Noble'ın kendi e-kitap okuyucularıyla sektöre girmesinin gelecekte bu alanın ne kadar büyüyeceğinin işaretlerinden biri olduğunu belirtti.

E-kitap okuyucusu sektörüne ilk adım atan firmalardan olan Sony de gelecek günlerde yeni modellerini piyasaya sürmeye hazırlandığını duyurdu. Uzun zamandır teknoloji basınında dedikodusu dolaşan Apple’a ait bir ‘tablet’ bilgisayar konseptinin de e-kitap okuyucu işlevlerine sahip olacağı, bunun elektronik kitap satışlarında rekabeti daha da artıracağı belirtiliyor.

ABD'nin önde gelen teknoloji yazarlarından Adam Pennenberg'in kendi blogunda yer verdiği iddiaya göre, donanım firması Apple da 2010 yılında e-kitap sektörüne girmeye hazırlanıyor. Dokunmatik ekran telefonları Iphone ile cep telefonu pazarına hızlı giriş yapan Apple'ın tasarladığı yeni cihazın tamamen renkli ekrana sahip olacağı, kitap okuma dışında video izleme, internet ve e-posta okuma gibi özelliklerinin de bulunacağı iddia edildi.

Kablosuz bağlantı veya 3G sistemi üzerinden yüklenen ya da mağazalardan satın alınan elektronik kitapların büyük çoğunluğu, kağıt baskılarının altında fiyatlarla okuyucuya sunuluyor. Bu kitapların okunmasını sağlayan e-kitap okuyucusu cihazların fiyatları ise 150 ile 400 ABD Doları arasında değişiyor.

11 Kasım 2009 Çarşamba

1987'de Özal'ı esas kızdıran neydi?


İletişim fakültesinde medya ve siyaset dersi hocam olan Avni Özgürel'den güzel bir yazı bugün kü radikalde.

1987'de Özal'ı esas kızdıran neydi?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bir toplantıda akademik unvanı da olan bir köşe yazarının ‘Özal olsa Genelkurmay Başkanı(nı görevden alırdı’ mealinde yarı akıl verir mahiyette konuşması ilgi uyandırdı. Alakanın fazla olmasında, Erdoğan’ın bu sözlere tepki göstermemiş olmasının payı var şüphesiz.
Başbakan 1987 senesinde yaşananların ayrıntısını fazla hatırlamadığından, ya da bugün içinde bulunulan tablonun 30 sene öncesinden farkına ilişkin söyleyeceklerinin, yeni tartışmalara sebep
olmasını istemediğinden üzerinde fazla durmak istememiş olabilir. Söz konusu dönemin hadiselerini ve rahmetli Turgut Özal’ın o zaman aldığı tavrı hatırlayanların, bugün ‘malum belge’ meselesinin geldiği noktada Erdoğan’ın yerinde Özal olsa Genelkurmay Başkanı’nı görevden alacağını düşünmeleri kuvvetle muhtemel olduğundan, geçmişte yaşanan hadisenin arka planına göz atmakta fayda var.
Hemen ifade edeyim ki, 1987 senesinde yaşanan gelişmede Özal’ın kararlı tavrının payı olduğundan şüphe edilemez. Ancak siyaset-ordu ekseninde iplerin gerildiği o günlerin tablosu sadece bununla izah da edilemez.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ’un kuvvet komutanlığında süresi dolan Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Necdet Öztorun’un emekli edilmeyip Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesini temin için, zamanından bir ay önce 2 Temmuz’da istifa dilekçesini vermesiyle yaşanan krizdir sözünü ettiğimiz. Org. Üruğ’un 2000’li yıllara kadar Silahlı Kuvvetlerin komuta kademesini belirleme arzusuna dayanan planı, atamalar için gerekli Bakanlar Kurulu kararını ve Cumhurbaşkanı’nın onayını beklemeksizin oldu-bittiyle hedefe ulaşma girişimi Kenan Evren-Turgut Özal duvarına çarpmasıyla âkim kaldı... Sonuçta emrivaki görev devir teslim töreni düzenlemeye kalkan, bunun için davetiyeler bastırıp dağıtan Üruğ’un hesabı tutmayınca Org. Necdet Öztorun emekli edildi. Köşke çıkıp Genelkurmay Başkanlığı’na atamasının yapılması halinde makamda bir gün kalıp ertesi gün istifa etme sözü vermesi dahi çarkı geri çevirmeye yetmedi.
Bilinen o dönemde bu kararı Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in aldığı, ancak ordu içinden gelebilecek tepkileri hesap ederek sahneyi Turgut Özal’a bıraktığıdır. Rahmetli Özal’ın 29 Haziran 1987’de İstanbul’da Tarabya Oteli’nde düzenlediği basın toplantısında söyledikleri ve o zamana kadar kendisinde hemen hiç konuda görmediğim heyecan hali, aradan onca yıl geçmesine rağmen hâlâ gözümün önünde. Konuşmasına “Sayın Org. Necdet Uruğ vazifeden affını ve emekliliğini istemiştir. Esasen kanuni süresi de bu ağustosta dolmaktadır. Ben şahsen görev süresinin bir yıl daha uzatılması imkânını aramaktan yanaydım. Kanun kuvvetinde kararname çıkartma yetkimiz var diye düşünmüştüm. Ancak düşüncemi ilettiğimde kendileri bunu arzu etmediler, emekli olacaklar” diyerek başlamıştı. Ve ardından derin bir nefes alıp devam etmişti: “Bakanlar Kurulu, Org. Necdet Üruğ’un yerine sayın Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Necdet Öztorun’un gelmesini istememiştir. Bu konu tarafımdan sayın Cumhurbaşkanı’na arzedilmiştir. Genelkurmay 2. Başkanı sayın Org. Necip Torumtay
önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bilahare Genelkurmay Başkanlığına getirilecektir.”
Salonu bomba düşmüşcesine sessizleştirmişti Özal’ın ağzından çıkan sözler. Ben de dahil pek çok gazetecinin hayret içinde duraksadığını unutamam. Sonraki günlerde rahmetli Özal’a, Org. Öztorun’a tepkisinin sebebini sorduğumda mesele biraz daha netleşti. Emrivaki görev devir-teslimi meselesi hükümetle birlikte Cumhurbaşkanı’nı hiçe saymaktı Özal’ın gözünde. Ama onu öfkelendiren tek sebep bu değildi. Şahsen hakarete uğradığı kanısındaydı. 1987 senenin haziran ayında, yani tayin-terfi hadisesinden bir ay kadar önce PKK, Mardin’in Ömerli ilçesine bağlı Pınarcık köyüne saldırmış, 16’sı çocuk olmak üzere 30 kişi katledilmişti. Özal’ı kızdıran ne Genelkurmay’ın ne de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın hadiseyle ilgili olarak kendisine bilgi vermemiş olmasıydı. Daha ötesi ertesi gün Özal, Org. Necdet Öztorun’u telefonla aramış ama emir subayından “Komutanın sabah koşusunu yapmakta olduğu, bu sebeple konuşamayacağı” cevabını almıştı... Defterime şu sözlerini de kaydetmişim, “Korucular askeriyeye saldırıya uğradıkları bilgisini verip yardım istemiş ve mermileri bitene kadar direnmişler. Yardım gelmemiş. Olayda ihmal olup olmadığını soruşturulması emrini verdim ama kulak arkası edildi.”

yorum :radikal foto:milliyet gazetesi 30 haziran 1987 günü yayımlanan ilk sayfasından

bize atılan taşlarla döşedik

Keçecizade Fuat Paşa’ya ait bir nükte vardır; muhaliflerden müraî bir kişi, Bâb-ı Âli’nin parke döşenerek genişletilen caddesini över ve pek münasip bir iş yapıldığını söyler. Paşa da "bize atılan taşlarla döşedik" yanıtını verir.

İlber Ortaylı

İletişim Ağlarının Ekonomisi


Funda Başaran, Haluk Geray (Der), İletişim Ağlarının Ekonomisi, Siyasal Yayınevi, 2005.

Ülkemizde ve başka ülkelerde toplumsal alana ilişkin çok önemli politika kararlarında neo-klasik iktisatı belli bir yönde biçimlendiren anaakım iktisat söyleminin ağırlığı artıyor. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve iletişim alanlannda da yeniden yapılanma politikalarının meşrulaştırıİmasında "verimlilik"; "serbest piyasa", "parasını ödeyene hizmet", "tüketici yaran" ve benzeri kavramlar yoğun olarak kullanılıyor. Garip olan, bu kavramların devşirildiği anaakım iktisat anlayışının dayandığı neo-klasik okulun bilimsel açıdan en zayıf dönemlerinden birini yaşıyor olması. Bunun tipik göstergelerinden biri de çeşitli ülkelerdeki üniversite öğrencilerinin iktisat eğitiminin bu günkü biçimine karşı çıkmak için oluşturdukları bir girişimin, özellikle akademilerden binlerce iktisatçının da katılımıyla bir anda büyümesi oldu. Kendilerine "post-otistik iktisat" hareketi adını veren ve anaakım ortodoksisine karşı çıkan heterodoks yaklaşımların gördüğü bu ilgi, ders kitabı yayıncılarını da harekete geçirmişe benziyor. Yurt dışındaki önde gelen üç büyük yayınevinin yöneticileri bu hareketin aldığı destek sonucunda özellikle giriş seviyesindeki iktisat ders kitaplarında değişikliğe gitmeye hazırlanıyorlar. Bu yayınevi yöneticilerinden biri yeni yaklaşımı "... neo-klasikle başlasın, belki iki-üç bölüm yeter. Sonra hızla öğrencilere diğer yaklaşımları sergileyen bölümler gelsin" diyerek anlatıyor.

"İki Dil Bir Bavul" Ortadoğu'nun En İyi Belgeseli


Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunları Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy’ün ilk uzun metrajlı filmleri "İki Dil Bir Bavul", Abu Dabi Uluslararası Ortadoğu Filmleri Festivali’nde En İyi Ortadoğu Belgeseli Ödülü'nü, Antalya Altın Portakal Festivali’nde ise En İyi İlk Film Ödülü'nü, kazandı.
Uzak bir Kürt köyüne atanmış genç bir Türk öğretmenin okula yeni başlayan ve Türkçe bilmeyen çocuklarla geçirdiği bir yılı anlatan film, Adana Altın Koza Film Festivali’nde Büyük Jüri Yılmaz Güney Ödülü ve Sinema Yazarları Derneği En İyi Film Ödülü’nü, ZagrebDox Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde ise En İyi Genç Yönetmen Ödülü’nü kazanmıştı.
Öğrenciyken yönettikleri "Hayaller Birer Kırık Ayna" (2001) ve "Dışarıda Olmak" filmleri ile birçok ulusal ödül kazanan Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy, çeşitli uluslararası festivallerde de finalist olarak yarışmıştı.
5 yıldır geliştirilen bir projenin ürünü olan “İki Dil Bir Bavul”, yapım ve geliştirme aşamasında Avrupa Belgesel Ağı’nın Saraybosna Film Festivali kapsamında verdiği “EDN Talent” Hibesi, Sundance Enstitüsü Belgesel Fonu gibi prestijli uluslararası desteklere layık bulunmuştu.

10 Kasım 2009 Salı

AVRUPA GENÇ GAZETECİ ÖDÜLÜ 2010 YARIŞMASI BAŞLIYOR

Avrupa Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü “Avrupa Genç Gazeteci Ödülü 2010 (EYJA) Yarışması”nı başlatıyor. Yarışma üçüncü senesinde Avrupa Birliği Genişlemesine odaklanmış Avrupa’nın en iyi genç gazetecilerini ödüllendiriyor.


17-35 yaş arası gazeteci ve gazetecilik öğrencilerini vizyonlarını genişletmeye davet eden EYJA 2010, AB’nin genişlemesini yaratıcı ve düşündüren açılardan anlatmak için bir fırsat sunuyor.

20 Ekim 2009 - 28 Şubat 2010 tarihleri arasında düzenlenecek olan yarışmaya AB üyesi, aday ve potansiyel aday ülkeler ile İzlanda vatandaşları yazılı, online ve radyo alanlarında 1 Ekim 2007 – 28 Şubat 2010 tarihleri arasında yayınlanmış eserleriyle katılabilecekler.



Yarışmayla ilgili detaylı bilgiye ulaşmak için www.EUjournalist-award.eu adresini ziyaret edebilirsiniz.

MURDOCH'TAN GOOGLE'A TEHDİT

Fox, Wallstret Journal, CNET, IGN gibi kuruluşların sahibi Rupert Murdoch yaptığı bir röportajda, tüm sitelerini Google aramalarında bulunmaz hale getirebileceğini söyledi.


Cem Süer/shiftdelete.net

Medyayı yakından takip ediyorsanız Rupert Murdoch adını mutlaka duymuşsunuzdur. Kendisi, en çok bilinenleri Wallstreet Journal, Sun, Times olan 44 gazete, 30 dergi, CNET'le IGN'nin de dahil olduğu 32 internet sitesi ve dünya çapındaki tüm Fox kanal ve stüdyolarının sahibi. Bu medya imparatoru, birkaç yıl önce yazılı basının geleceğinin en fazla 50 yıl olduğuna dair bir kehanette bulunmuştu.

Daha sonrada, sahip olduğu gazetelere ait siteleri paralı yapacağını duyurdu. Medya patronun bu fikri oldukça tepki aldı ve hemen herkes tüm dünyada ücretsiz olan hizmetlerin paralı hale getirilmesinin zor olacağı yorumunu yaptı. Ancak 78 yaşındaki İmparator hiç de geri adım atmayı düşünmüyor. Google'ın başlattığı haber servisi Murdoch'u oldukça kızdırmış olmalı ki, sahibi olduğu News Corporation şirketine ait tüm medya kuruluşlarını ünlü arama motorundan kaldıracağını söylüyor.

Medya imparatoruna göre arama motorlarının sunduğu servisler hiç de yasal haklara uygun değil. Bu şekilde bir hamle Google'ı bayağı hafif hale getirecek çünkü bu şirkete ait hiç bir makele, dizi ve programla ilgili bilgi ara motorounda çıkmayacak. Murdoch, okuyucuları bu yöntemle zorlu olarak kendi sitelerine çekmeyi hedefliyor. Ayrıca kullanıcıların site içerikleri için ücret ödemesi de zorunlu hale gelmiş olacak.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Atılgan Bayar Akşam'da devam ediyor

Geçen hafta sayfası değiştirilen Akşam yazarı istifa kararı almıştı. Küçükkaya ile konuşup yazılarına devam kararı aldı.


Atılgan Bayar, üçüncü sayfadan alınıp gazetenin "Göbek" sayfasına kaydırılmasına tepki olarak gazete yönetime Akşam'ı bıraktığını bildirmişti.

İsmail Küçükkaya ile görüşen Atılgan Bayar, ısrarından vazgeçti, bir haftalık aradan sonra gazetenin orta sayfasında yazılarına başladı...
medyatava

Murdoch, Türkiye pazarından çekilecek mi?

Cengiz Semercioğlu, Fox TV'nin İtalyan genel müdürü Pietro Vicari'ye kanalla ilgili iddiaları sordu.


CENGİZ SEMERCİOĞLU / HÜRRİYET


Fox’un İtalyan genel müdürü;“Türk magazinciler hiç kibar değil”


Geçtiğimiz gün Fox TV’nin Genel Müdürü Pietro Vicari’yle yemek yedim, hep merak etmiştim yabancı birinin Türkiye’de nasıl kanal yönetebileceğini...

Öyle ya dilini, kültürünü bilmediğiniz bir ülkeye geliyorsunuz ve orada dizi, program seçip, kanal yönetiyorsunuz.
İtalya’da Sky’ı yönetmiş, yıllardır televizyonculuk yapan Pietro 11 aydır Fox’un başında, sıcakkanlı, sempatik bir Sicilyalı...
“Zor değil mi yabancı bir ülkede televiyon yönetmek” diye sorunca; “Türkiye benden daha çok Sicilyalı. Tıpkı Sicilya gibi buradaki insanlar da tutkulu, ateşli ve maço... Akdeniz kültürü var iki tarafta da, bu yüzden Türkiye’de zorluk çekmiyorum” yanıtını verdi.
Bizden Kaçmaz’a bayılmıyor ama...
Laf hemen magazincilerle sanatçıların kavgasına geldi. Malum Fox’un Bizden Kaçmaz’ı bu kavganın baş aktörlerindendi.
“Programı beğeniyor musun” diye sorduğumda, eliyle ‘şöyle böyle işareti’ yapıp ekledi:
“Bu programları kaldırın dediğin yazını okudum. Türk izleyicisi ateşli programları izliyor. Bizden Kaçmaz’ın da reytingi iyi. Ancak haklısın, sanatçılara karşı hiç kibar değiller”...
Bu sözlerinden Pietro’nun bayılmasa da magazine bir süre daha ihtiyaç duyduğu sonucunu çıkardım. Çünkü o, kavga dövüş taraftarı değil ekranda.
Bu yüzden Fox’taki Futbol Ateşi’ni çok seviyor. Kendi tasarladığı Futbol Ateşi, Fox’taki en sevdiği program.
“Bakın orada diğer futbol programlarındaki gibi kavga dövüş yok. Düzeyli bir program ama reytingi düşük. Yine de benim en sevdiğim program”...

Fox TV satılmayacak

Son dönemde Fox’un satılacağı yönünde çıkan haberleri de sordum Pietro’ya...
Murdoch, Türkiye pazarından çekilecek mi?
- Öyle bir şey kesinlikle yok. Ne Türkiye’den çekilmeyi düşünüyoruz ne de Fox’u satmayı. Biz buraya kalıcı olmaya geldik ve bütün planlarımızı uzun vadeli yapıyoruz.
Madem satmayacak, genişleyecek mi Fox, ikinci bir kanal satın alır mı?
- Bugün için öyle somut bir adım yok ama biz işi sadece medya olan bir şirketiz. Dolayısıyla her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de Fox’la sınırlı kalmayıp medyanın her alanında büyüyebiliriz.
Peki Fox girdiği her ülkede en çok izlenen kanal oluyor ama bir tek Türkiye’de değil. Bu nasıl oluyor?
Biz bugün en çok izlenen dizileri transfer edip bir numaraya da yükselebiliriz. Ancak bu gelip geçici bir zafer olur. Biz yavaş ve sağlam adımlar atıp uzun süreli başarıyı hedefliyoruz. Bunu da yapacağız.
Ben ilk açıldığında “Cacık olmaz Fox’tan” demiştim...
- Biliyorum arkadaşlar söyledi, güzel bir yoğurt salatası o. Türkiye’de Fox’un gelmesiyle beklenti yüksekti. Biz o beklentiyi hemen değil ama yavaş yavaş karşılamaya başlıyoruz. Günü birlik bakmıyoruz olaya...
(ıtalyan gözüyle Türk televizyonları; en beğendiği haberci kim, hangi diziyi çok seviyor, hangisini beğenmiyor. Türk televizyonlarında ilk şaşırdığı şey ne oldu? Onlar da yarına artık...)