23 Temmuz 2008 Çarşamba

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ NE DURUMDA?

Yerel medya can çekişiyor, elektronik medyada alarm zilleri, sansür kuruluna dönüşen RTÜK... Haluk Şahin'den, Bozcaada'da düzenlenen "301 sonrası basın özgürlüğü, merkez ve yerel medya buluşuyor" konulu toplantı notları..



HALUK ŞAHİN / RADİKAL

Özgür medya zor durumda

Yerel ve ulusal medya mensupları, köşe yazarları, akademisyenler, hukukçular önceki gün uzun saatler boyunca Türkiye’de basın özgürlüğünün durumunu konuştuk. Toplantı bu konuyu varlık nedeni sayan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ile bağlantılı Basın Enstitüsü Derneği’nce düzenlenmişti. Bozcaada’nın püfür püfür esen serin rüzgârına ve Ataol Çiftliği’nin Toskana’yı aratmayan atmosferine rağmen toplantıdan içimiz karararak ayrıldık. Çünkü, birçok fırça darbesi ile ortaya çıkan manzara hoş değildi.
Öncelikle yerel düzeyde hoş değildi.
Bölge gazetecileri ayakta kalabilmenin her geçen gün daha zorlaştığını anlattılar. Ekonomik koşullar kötüydü. İktidar, zaten zayıf olan yerel gazetelerden tam sadakat talep ediyor, vermeyenleri ekonomik abluka altına alıyor, ‘yandaş’ gazeteler çıkartarak köşeye sıkıştırıyordu. ‘Ahlaksız teklif’ler yapılmaktaydı. Hele Kamu İhale Yasası çıkıp Basın İlan Kurumu’ndan gelen resmi ilan geliri buharlaşınca pek çok gazete kapısına kilit asmak zorunda kalacaktı. Ulusal medya kulak asmadığı için, yerel basın mensuplarının yalnızlık duygusu gittikçe artmaktaydı. Bunların üzerine mesleki eğitim yetersizliğini, talep eksikliğini ve yasal sınırlamaları koyduğunuzda ortaya çıkacak resmin güzel olması mümkün müydü?
Ulusal düzeyde, TCK 301’in hafifçe değiştirilmesinin olumlu bir adım olduğu düşünülmekle birlikte, durumun parlak olduğu söylenemezdi. Maddeler değişse de kafalar o kadar kolay değişmiyordu. Değişiklikten beri bu maddeden tam 32 mahkûmiyet kararı verilmişti ve bunlara her gün yenileri eklenmekteydi. Ayrıca, gazetecileri hapse attırabilecek başka maddeler kara kaplı kitapta yerli yerinde durmaktaydı.
Demokratik ülkelerde benzerine rastlanmayan bolluktaki iftira ve hakaret davaları bu hoş olmayan manzaranın üzerine tüy dikmekteydi. Yalnızca yorumculuk değil, habercilik de çok zorlaşmıştı. Yazdığınız bir şeyin doğru olması sizi mahkûmiyetten kurtarmaya yetmiyordu. Siyasi iktidar, tüm liberallik iddialarına rağmen, bu konuda hiç mi hiç liberal değildi.
Ama, asıl alarm zilleri eletronik medyada çalmaktaydı. RTÜK gittikçe düzenleyici işlevinden uzaklaşıyor, bir sansür kuruluna dönüşüyordu. İşin asıl tehlikeli yanı, haber ve programlara yapılan engelleyici müdahalelerin şifahi olarak yapılmasıydı. Bazen reklam arasında gelen bir telefonla tartışmanın gidişi değişebiliyor, bazı haber programları ilan edildiği halde çizelgeden kaldırılabiliyordu. RTÜK ile, ağır yaptırımlardan korkan televizyon yöneticileri arasında bir dehşet işbirliği kurulmuştu. Yapılan müdahalelerin kaydı kuydu olmadığından yasal olarak bir şey de yapılamıyordu...
RTÜK’ün müdahalelerinin yanı sıra, iktidarın yandaş yayın organlarına bizzat yaptığı baskılar dilden dile dolaşıyordu. Yandaş bir haber kanalının haber yöneticilerinden biri bir katılımcıya aynen şöyle demişti:
“Tam saha pres yapıyorlar. Haber bültenlerine manşet ve sıralama belirlerken bile karışıyorlar. Ve bunu en üst düzeyde yapıyorlar.”
‘Tam saha pres’ aslında saha dışında da devam ediyor, yabancı basın organlarında
çıkan haber ve yazılara kadar uzanıyordu. Markaj, eleştirel yazılar yazan ender muhabir ve yazarların işten atılması için en yüksek düzeyde baskı yapmaya kadar uzanmıştı. Böylesi daha önce görülmemişti.
Bütün bunlar olurken, meslek kamuoyu tarihinde hiçbir zaman olmadığı kadar bölünmüş durumdaydı. Meslek mensuplarının bir kısmı bu konularda duyarlık gösterecek
bilince sahip değildi, bir kısmı ise yaptığı işe iyice yabancılaşmıştı.
Demokrasi havarisi geçinenlerin bir kısmı için ise, demokrasinin olmazsa olmazı basın özgürlüğü tartışması bir ayrıntıydı, hatta bir aldatmacaydı!
Bozcaada’nın püfür püfür esen poyrazına ve Ataol Çiftiği’nin Toskana’yı anımsatan ortamına rağmen ortaya çıkan manzara iç karartıcıydı.

www.radikal.com.tr