16 Haziran 2009 Salı

ÇEVİRİ Mehmet Rifat

ÇEVİRİ



Homo Semioticus
Mehmet Rifat

Bir homo semioticus “anlam üstüne konuşma”nın “hem çevirmek, hem de anlam üretmek” olduğunu söyler. Gerçekten de bir konu dil üstüne konuşmak, anlam üstüne konuşmaksa, bu bağlamda anlam üstüne konuşmak da, konudili bir üstdile çevirmektir, üstdile çevirmek de anlam üretmektir.

Geniş anlamda çeviri. Bir yerde bir anlamın bulunduğunu kabul ettiğimiz an, o anlamı daha iyi kavramaya, kafamızda biçimlendirmeye çalışır, ardından da o anlam üstüne konuşmaya başlarız. Bir anlamı kavramaya çalışmak, onu çözümleyip yorumlamaksa, bir anlam üstüne konuşmak da onu yeniden biçimlendirerek üretmek demektir. Bir anlamlar evreni içinde yaşadığımıza göre, bu evrenin hemen her aşamasını kavrayıp yeniden anlatmak da (anlamlandırmak da) yaşamımızın ayrılmaz bir parçası. Bu da kuşkusuz bilgilenme (“Ansiklopedi”yi edinme) ve bilgilendirme (“Ansikopedi”yi kullanma) düzeylerinde gerçekleşen, hem göstergeler arasında, hem aynı dil içinde, hem de diller arasında dinamik bir düşünsel etkinlik.

Göstergelerarası çeviri. Anlam üreten insanlar olarak kimi kez farklı gösterge dizgelerini birbirine çevirmeye çalışıyoruz. Sözgelimi ezgisel ses olarak zaman içinde yayılım gösteren bir müzik yapıtının (beste) kendi dizgesine özgü niteliklerini bir doğal dil (örneğin Türkçe) ile anlatıyoruz; yani müzik dilini (dilyetisi) bir doğal di le çevirerek anlam üretiyoruz. Renk ve biçim (figür) olarak uzam içinde yayılım gösteren bir resmin (tablo) özelliklerini yine doğal bir dille anlamlandırıyoruz. Kısacası, belli bir tözü, gereci kullanarak gerçekleşmiş bir gösterge dizgesinin yapısal özelliklerini, farklı tözü, farklı gereci kullanan bir başka gösterge dizgesiyle ver meye çalışıyoruz. Böylece sözgelimi bir bildirişim aracı olan doğal dilleri kendi kendilerini açıklamada kullandığımız gibi başka gösterge dizgelerini açıklamada da kullanıyoruz.

Diliçi çeviri . Aynı doğal dil dizgesi içinde kalarak, bir anlamlar bütününü, açıklama, tanımlama, çözümleme, yorumlama, eleştirme, uyarlama, özetleme yoluyla yeni bir anlatıma çeviriyoruz. Sözgelimi, bir dil sözlüğü ha zırlarken, sözcüklerin tanımını veriyoruz. Bir romanın eleştirisini yaparken, anlatım ve/ya da içerikteki özelliklerini kendi eleştirel dilimize çeviriyoruz. Ya da aynı romanı (konudil) göstergebilimsel açıdan çözümleyerek, yapısını terimler ağından oluşan bir üstdile aktarıyoruz. Türkçe üstüne bir dilbilgisi kitabı yazarak Türk dilinin ses, anlam, sözdizim, biçim alanlarındaki işleyişini dilbilgisi terimlerine çeviriyoruz. Bir yetkilinin demecini, haber ya da yorum dilimize çevirerek bir gazete ya da bir dergide köşe yazısı olarak yayımlıyoruz. Bir fizik kuramcısının bilimsel bir dille yazdığı bir kitabı, gerektiğinde geniş kitlelerin de anlaması için yalınlaştırırken “vülgarizasyon” yoluyla diliçi çeviri yapıyoruz. Öte yandan, konuşan ya da yazan bir kişi olarak, “yani”, “burada şunu demek istiyorum”, “bir başka deyiş le”, “kısacası”, “özet olarak” gibi deyişlerden sonra söylediklerimizle, bu deyişlerden önce söylediklerimizin bir çevirisini gerçekleştiriyoruz.

Dillerarası çeviri (gerçek anlamda çeviri). Sözcüğün gerçek anlamıyla çeviriyi doğal dilleri birbirlerine çevirerek yaşıyoruz. Sözgelimi konferanslarda birkaç doğal dil arasında sözlü çeviri (simültane [eşanlı]çeviri, konsekütif [ardıl] çeviri) yapıyoruz. Yabancı dillerdeki filmleri kendi dilimizde seslendirirken dublaj diye adlandırılan bir çeviri sürecini gerçekleştiriyoruz. Çizgi romanların yazılarını “biraz uyarlayarak” çeviriyoruz. Yabancı dillerdeki ilaç prospektüslerini içlerindeki “bilimsel ve teknik terimleri okundukları gibi yazarak” dilimize aktarıyoruz. Mahkemelerde “yeminli mütercimlik” görevini üstleniyoruz. Toplumsal bilimlerin ya da insan bilimlerinin herhangi bir dalında yazılmış bir kitabı özellikle terimlerde bir anlamsal eşdeğerlik sağlamaya çalışarak çeviriyoruz. Kutsal kitapları “mealen” çeviriyoruz. Yazınsal diye adlandırılan metinlerin “yoruma açık”, “çokanlamlı” söylemlerini bir dilden bir başka dile “metnin tadı”nı kaçırmadan çevirmeye çalışıyoruz. Bütün bu çevirileri de birinci dilden (özgün dil) yapa bileceğimiz gibi ikinci dilden (özgün dilin daha önce çevrildiği dil) de yapabiliyoruz.

Göstergebilimin konusu olarak dillerarası çeviri. Dilbilim iki doğal dil arasında biçimsel, sözdizimsel ve anlamsal uygunlukların sağlanması, dillerarası tipolojik farklılıkların belirlenmesi bakımından çeviriyi kendi alanının önemli sorunlarından biri olarak görür. Öte
yandan, göstergebilimi, anlam oluşumunun üstüne bilgi edinmeyi, bilgi edinme yollarını da araştıran bir yaklaşım biçimi olarak kabul edersek, çeviri de anlam üstünde çalışan yaratıcı bir etkinlik olarak doğrudan doğruya göstergebilimin inceleme alanına girer. Şimdi gerçek anlamda çeviriyi ele alıp, göstergebilimsel açıdan anlamlandıralım:

Bütün çeviri türlerinde olduğu gibi, dillerarası çeviride de düşünsel boyutta gerçekleşen bir dönüş(tür)üm işlemi söz konusudur. Yani A dilinde ortaya çıkmış bir anlam evreni (kalkış metni), B dilinde yeniden gerçekleştirilmek üzere dönüşüme uğratılır (yarış metni). Ancak bu dönüş(tür)üm işleminin en uygun, en “ideal” biçimde sonuçlanabilmesi de şu iki temel izlencenin yaşanmasını zorunlu kılar: 1. Yorumlama; 2. Yeniden üretim.

Yorumlama . Çeviri etkinliğinin birinci aşaması olan yorumlama, çevirisi yapılacak kalkış metnine (bir üretim eylemi sonucu oluş muş ürün) yöneliktir. Çevirmen bir başka dilde yeniden üreteceği bu kalkış metnini “iyi” tanımak zorundadır. Bu nedenle dönüş(tür)üm işlemlerine geçmeden önce, söz konusu metnin, “içinde taşıdığı anlamlar evreni”ni incelemeye, bu evrenin ilişkiler ağını kavramaya çalışır. Ama böyle bir etkinliğin yerine getirilebilmesi için de kalkış metninin dilini “iyi” bilmenin yanı sıra bu metnin, içinde yer aldığı, onunla bütünleştiği anlam evrenini (kültür) de “iyi” tanımak gerekir. Bu iki ön koşulu yerine getiren çevirmen, yorumlama aşamasında homo semioticus’un görevini üstlenir ve metnin yüzeysel boyutunda görülen birimler (sözcükler, tümceler, sözceler) arasındaki yapısal ilişkilerden kalkarak, doğrudan doğruya anlam boyutundaki ilişkiler içine girer. Söz konusu anlam ağının da nasıl aşama aşama kurulduğunu, çözümleme süreci içinde yüzeyden derine doğru izlemeye çalışır. Bir metnin üretim sürecinde etkisi olan bütün düzeylere (üretim süreci derinden yüzeye uzanır) yönelik bir çözümleme sürecidir (çözümleme süreci de ters yönde ilerler: yüzey deri derine) burada söz konusu olan. Dolayısıyla, çevirmen bu aşamada bir homo semioticus’un işlevini üstlenir; ya da bir başka deyişle metin eleştirmeniyle, yorumbilimciyle, göstergebilimciyle özdeşleşir.

Bu açıdan, yorumlama iki dili “iyi” bilmenin dışında, en azından şu koşulların yerine getirilmesini zorunlu kılar:— incelenecek kalkış metninin, içinde yer aldığı anlam evrenini (kültür) “iyi” tanımak ve bu evrene, metin içinde yansımaları varsa, görülürse, saptanırsa başvurmak;
kalkış metninin içinde yer alan anlamlar evrenini çözümleme yöntemini “iyi” bilmek.

Yeniden üretim. Çeviri etkinliğinin ikinci aşaması, yorumlanan kalkış metninin varış dilinde yeniden üretilmesidir. Böylece dinamik olarak üretilmiş kalkış metni, yine dinamik olarak varış metnine dönüştürülür. Yorumlama, kalkış metninin üretim sürecine yönelirken, yeniden üretim de yarış metninin oluşturulmasına yöneliktir. Varış metninin üretilmesi sırasında uygulanacak dönüşümler de, kalkış metninin anlamlar evrenini (üretim sürecindeki aşamaları) en uygun, en elverişli biçimde taşıyabilecek, bir başka deyişle mantıksal-anlatısal düzeni eşdeğerli olarak taşıyabilecek dilsel işlemler aracılığıyla gerçekleşir.

Yeniden üretim de, iki dili “iyi” bilmenin dışında, en azından şu koşulların yerine getirilmesini gerektirir:
— üretilecek yarış metninin, içinde yer alacağı anlamlar evrenini (kültür) “iyi” tanımak ve bu evrene, metin içinde yansımaları verilecekse başvurmak;
— metin türüne göre yarış dilinde metin oluşturma tekniklerini “iyi” bilmek (bilgi, edinim) ve “iyi” uygulamak (beceri, yapabilmek);
— kalkış metni ile yarış metni arasında, bütün düzeylerde, olabildiğince eşdeğerlik sağlamak.

Son “güzelleştirme” işlemleri. Şimdi bu aşama da, uygulama bakımından önemli olan bir noktaya değinmemizde yarar var: Yeniden üretim edimini de tamamlayan bir çevirmenin, ortaya çıkan yeni metni belli bir süre için “kaldırıp bir yana koyması”, bir başka deyişle ortaya çıkan çeviri metnini “havalandırma”sı, ondan belli ölçüde “uzaklaşması” gerekir. Çevirmen bir süre sonra aynı metni yeni den okumak üzere ele aldığında, bu kez söz konusu metni bir “telif’ metin olarak okur. Aradan geçen “havalandırma” süresi içinde, kalkış dilinin “baskı”sından, “ağırlığı”ndan da bir ölçüde uzaklaştığı için, çevirerek üretmiş Olduğu metni, bu kez bir okur olarak yorumlar, gerekli gördüğü son “güzelleştirme” işlemlerini (finisyon) yapar. Kuşkusuz bu sondilsel ve biçemsel işlemleri yaparken de, denkliği, eşdeğerliği bozup bozmadığını da kalkış metnine bakarak denetler. Ayrıca çevirmen, yeniden üretim aşamasında kullandığı dilin (yarış dili) genel ve standart yapısına (yüzeysel yapı) sıkı sıkıya bağlı kalabileceği gibi, gerektiğinde bu genel yapıyı “zorlayabilir” de.

[Açıklama. 1: Kalkış dili ile varış dili, farklı tipolojik özellikleri taşıyan ayrı dil öbeklerinde yer alıyorsa, çeviri etkinliği özellikle de yeniden üretim edimi, dilsel ve biçemsel yapılardaki eşdeğerliğin sağlanması açısından görece olarak daha “güçleşir”, daha uzun bir zaman dilimine yayılır. Örnek olarak Fransızca ile Türkçe’yi ele alırsak, Fransızca tarihsel (genetik) sınıflandırma açısından Hint –Avrupa dil ailesinde yer alır, tipolojik açıdan da çözümleyici ya da yalınlayan bir dildir; buna karşılık Türkçe tarihsel sınıflandırma açısından Altay dil ailesi ne bağlıdır, tipolojik bakımdan da bitişimli ya da bağlantılı bir dildir. Kuşkusuz bu koşullarda, Fransızca bir met ni Türkçe’ye ya da Türkçe bir metni Fransızca’ya çevirmek, tipolojik yapıları birbirine yakın, benzer diller üstünde çalışmaktan daha “nazik” bir iş olacaktır.]

[Açıklama 2: Çeviri etkinliğinde, çevirmen açısından deneyimin önemi yadsınamaz. Uygulamada çevir menin özellikle metni anlama ve yorumlama güçlüklerini belli ölçüde azaltabilecek bir pratik olgu da aynı metnin daha önce başka dile ya da dillere yapılmış çevirisini bulmaktır (eğer varsa). Böylece, bir başka çevirmenin, bir başka dil çerçevesi içinde daha önce yaşamış ol duğu çeviri serüveni örnek alınabilir (eğer sağlıklı bir çeviriyse kuşkusuz) ve metin içindeki karar vermeyi gerek tiren anlam belirsizlikleri bu örnek alınan çeviri serüve nine göre de çözümlenebilir.]

Çevirmen açısından göstergebilim. “İdeal” bir çevir menin var olabilmesinde, en azından iki doğal dili ve kültürü “iyi” bilmek (edinim: kompetans) ve “iyi” kullanmak (kullanım: performans) kuşkusuz ana koşuldur. Ancak bu iki niteliğe “ideal” düzeyde sahip olmak da, çevrilecek nesnenin (metin, konudil) “iyi” tanınmaması durumunda, ortaya çıkacak çeviri ürünün sağlık iı olması açısından pek bir işe yaramaz. Bu iki niteliğe eklenmesi gereken bir başka özellik de çevirmenin kalkış metnini “okuma”yı, “çözümleme”yi başarabilmesidir.

Gerçekten de “ideal” bir çevirmen, yorumlama süresince, kalkış metnindeki anlamın oluşumunu sağla yan çeşitli düzeylerin özelliklerini saptar, sözcük, dil- bilgisi ve biçem (retorik oyunları) boyutunu inceleyerek anlam boyutunun katmanlarına geçer, söylem ve anlatı düzeylerini yakından tanımaya çalışır ve bunların, üstünde yükseldiği temel yapıdaki soyut ve mantıksal ikilikleri araştırır. Daha sonra da ters yönde ilerleyerek bu temel ikilikler üstünde yükselen anlam üre tim çizgisini adım adım yeniden izlemeye ve metnin anlam yaratan her düzeyini kavramaya çalışır.
Peki “ideal” bir çevirmen böyle bir çözümleme, yorumlama yöntemini nasıl edinecektir ya da edinebilir?

Rus biçimcileri ile Prag Okulu’nun ardından yaklaşık son kırk elli yıl içinde ortaya çıkan yeni-eleştiri, yapısal eleştiri, dilbilimsel eleştiri, toplumbilimsel eleştiri, psikanalitik eleştiri, yorumbilimsel eleştiri, alımlama estetiği, yapıbozucu eleştiri, söylem çözümlemesi, metinsel çözümleme ve göstergebilimsel çözümleme gibi doğrudan doğruya metin incelemesiyle ilgilenen yaklaşımlardan en azından birini yakından tanımış olmak, çevirmenin yorumlama edimini daha tutarlı kılacağı gibi büyük ölçüde de kolaylaştıracaktır. [Çevirmen çevirmeyi amaçladığı metin üstüne bu yöntemlerden biriyle yapılmış bir çözümleme ya da inceleme çalışmasından da pekala yararlanabilir.] Kuşkusuz bu yaklaşımlardan her biri, metinleri kendi bakış açısına ve amacına göre inceler, değerlendirir, alımlar ya da yalnızca çözümler. Bu açıdan biri öbürüne göre üstün tutulamaz. Ancak, soruna yalnızca bir metindeki anlam evreninin kavranması açısından bakacak olursak, söz konusu yaklaşımlar arasında göstergebilimsel çözümleme yöntemi ya da modeli, amacı gereği en elverişli olanıdır. Çünkü yalnızca bildirişim olgusunu araştıran değil anlamlama olgusunu da sorgulayan göstergebilim, metin çözümlemede kalkış noktası olarak öncelikle gösteren (anlatım) ve gösterilenin (içerik) bütünleyiciliğini (göstergenin oluşumu: semiosis) ele almaz, ama özellikle içerik düzlemini oluşturan en “küçük” birimleri (derinden yüzeysele) inceleyip yapıyı yeniden kurar.

Bir başka deyişle, göstergebilim hem anlatımın tözünü ve biçimini, hem de içeriğin tözünü ve biçimini ayırt eder. Bu düzeylerden biçimini yeniden anlamlandırır. Gerçekten de götergebilim içerik düzlemine ilişkin olarak bir anlam modeli geliştirmiş, ayrıca üretim sürecinin her katmanı içinde bir sözdizim ile anlam bileşeni ayırt etmiştir. İşte bu kuramsal model göstergebilim dünyanın bütün anlamlı dizgelerini kavrama ve bir üstdille yeniden anlamlandırma olanağı çevirmene de, kalkış metninin anlam evrenini yorumlamada ve yeniden üretmede büyük koaylık sağlayacaktır.

Söz konusu kuramsal modeli derinden yüzeye ve yüzeyden derine doğru (yüzeysel dil düzeyini de ekleyerek), ana çizgileriyle (yalınlaştırılmış olarak) şöyle gösterebiliriz.

Anlam Üretim Süreci / Anlam Çözümleme Süreci
Derin anlam düzeyi : Anlamın temellendiği, kaynaklandığı gücül, mantıksal
yapılar.

Anlatı düzeyi:Olay örgüsünün kurulmasını sağlayacak işlevsel anlatı birimlerinin belirmesi ve aralarındaki ilişkilerin düzenlenmesi: Ozne/Nesne; Gönderen/ Gönderilen; Yardım eden/Karşıçıkan arası ilişkiler.

Söylem düzeyi:İşlevsel anlatı birimlerinin kişi/uzam/zaman açısından belirmesi:izlek (temaların) ve izlekleri süsleyecek figürlerin ortaya çıkması.

Yüzeysel dil düzeyi:İzleklerin ve figürlerin bir doğal dille gerçekleştirilmesi:metnin ortaya çıkması: ses / sözcük/ sözdizim / biçem ilişkileri.

Çevirmenin yorumlamasını gerçekleştirebilmek için edindiği ya da edineceği, hem metinlere ilişkin kültürel bilgi hem de metinleri okumayla ilgili kuramsal bilgi onun genel anlamda ansiklopedik edinimini oluşturur, oluşturacaktır.



Homo Semioticus- Mehmet Rifat-Om Yayınları-

Hiç yorum yok: