12 Şubat 2010 Cuma

1978'de İtalya Başbakanı Aldo Moro'yu Öldüren, Kızıl Tugaylar'ın Lideri Ve Ömür Boyu Hapse Mahkûm Marıo Morettı'den Yeni Aktüel'e İtiraflar!

11 Mart 2008 tarihli İngiliz The Daily Telegraph G azetesi'nde yer alan bir haber, 30 yıl önce "Kızıl Tugaylar" tarafından işlenen Aldo Moro cinayetiyle ilgili yeni bir iddiayı içeriyordu. İddia, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın uluslararası kriz yönetimi uzmanı ve rehine olaylarında arabuluculuk faaliyetlerini yürüten Steve Pieczeni k'in "Aldo Moro'yu Biz Öldürdük" isimli yeni kitabında yeralıyordu. Buna göre, İtalya eski Başbakanı ve Hıristiyan Demokrat Partisi lid eri Aldo Moro parlamentoda Komünist Parti ile ittifak arayışına girince, ABD ile Sovyetler Birliği endişelenmiş ve Moro ABD taraf ından "kurban edilmişti". Kitaptaki bir başka iddia da, dönemin İçişleri Bakanı Francesco Cossiga başkanlığındaki kriz komitesinin 55 gün rehin tutulan Moro'nun devlet sırlarını vereceğinden kuşkulanıp, henüz öldürülmeden Kızıl Tugaylar adına sahte bir bildiri hazırlatarak Moro'nun öldürüldüğünün ilan edilmesi kararı aldığı yönündeydi. Nitekim Cossiga da birkaç hafta önce bu sahte belge iddiasını doğruladı. 30 yıl sonra yeniden gündeme gelen Moro cinayetinin faili, Kızıl Tugaylar'ın ömür boyu hapis cezasına mahkûm lideri Mario Moretti, Milano'da Yeni Aktüel'in soruların yanıtladı…

İtalya'da 1963-1968 ve 1974-1976 yılları arasında başbakanlık yapan Hıristiyan Demokrat Parti (DC) Genel Başkanı Aldo Moro, 16 Mart 1978'de Brigate Rosse (BR - Kızıl Tugaylar) adlı silahlı devrimci örgüt tarafından kaçırılarak BR'nin "halk hapishanesi" olarak adlandırdığı Roma'nın Via Gradoli Bölgesi'ndeki bir evde 55 gün rehin tutuldu. Örgütün aldığı kararla 9 Mayıs 1978'de Mario Moretti tarafından evin garajında vurularak öldürüldü, cesedi de Roma şehir merkezindeki Via Caetani'ye bırakıldı. 1981'de yakalanarak ömür boyu hapis cezası alan 1946 doğumlu Moretti, 2 Aralık 1997'den bu yana gecelerini (23.00-07.00 arası) hapishanede gündüzleri de evinde geçiriyor. İtalya yasalarına göre ayrıca yılda 25 gün hapis dışında "tatil" hakkına sahip.
Milano, Mailand'daki evinde buluştuğum Mario Moretti burada gazeteci eşi ve 11 yaşındaki kızıyla birlikte yaşıyor. Kitaplar, tablolar ve çiçeklerle dolu ev oldukça davetkâr ve sıcak bir atmosfere sahip. Beni terasa davet eden Moretti, dışarıya doğru yöneldiğimde gülüyor ve paltomu giymem gerektiğini söyleyerek, Alman "Kızıl Ordu Fraksiyonu'ndan (Rote Armee Fraktion-RAF) gelen yoldaşlar bu mevsimde hep şortla gezerlerdi. Kuzeyden gelenler soğuğa alışkın" diyor. Paltomu giyiyorum, Moretti beni büyük ve çiçeklerle dolu terasında gururla gezdiriyor. Bu kısa gezinin ardından da mutfağa geçip, sandviç ve kahve eşliğinde sohbete başlıyoruz
Moretti röportaj esnasında sık sık ayağa kalkıyor, geziniyor, tekrar tekrar kahve ya da su dolduruyor. Hafif sinirli bir hali olsa da röportajın sonuna değin ilgisini ve ciddiyetini koruyor.
Bir ara kızını okuldan alması için röportajı kesiyoruz. Bir saat sonra dönüyorlar ve kızı bizim için gitar çalıyor. Ardından fotoğraf işine koyuluyoruz. Rossana Rossanda ve Carla Mosca'yla ortak kitaplarında yayımlanmış fotoğrafını hiç sevmediğini ve bu sefer iyi bir fotoğraf istediğini belirtiyor. Kitaptaki o fotoğrafta Moretti parmaklıklar arasında ve oldukça bitkin bir halde görülüyor. Ben de kendisine elimden geleni yapacağımı belirtiyorum. Fotoğraf çekiminin ardından tekrar masaya oturuyoruz ve röportajı tamamlıyoruzİşte o röportaj

"Devletle ortak dili bulamadık"
- Gazetecilerle konuşmayı pek sevmediğinizi biliyorum...
Doğru, ama bazı konuları açıklığa kavuşturmak için konuşmaktan başka çarem yok. Açıkçası şu ana kadar iyi soru soran ve olguları objektif aktaran gazetecilere pek rastlamadım. Gerçekleri çarpıttıkları için uzun süredir İtalyan gazetecilere röportaj vermiyorum. Önyargıları değiştirmek zor oluyor.
- İki gazeteci; Rossana Rossanda ve Carla Mosca'yla 1993'te yaptığınız röportaj "Brigate Rosse: Bir İtalyan Tarihi" ismiyle kitaplaştı. Uzun süren suskunluğun ardından gelen açıklamalarınızla aynı zamanda birçok suçlamaya ve o ana değin karanlıkta kalan konulara değiniyorsunuz... (Bu sorunun Moretti'nin hoşuna gitmediğini hemen anlıyorum. Ayağa kalkıyor, BR'nin tarihi hakkında bir - iki kitap karıştırıyor.)
Öncelikle bu bir röportaj değildi. BR'nin ne olduğu ve 1970 ve 80'lerde neler yaşandığını kavramak istediler. Bu kitap üç kişilik bir sohbetin ürünüdür. İkincisi, bahsettiğiniz karanlık noktalar ya da suçlamaların hepsi yanlış. Tüm Brigadistler (BR üyeleri) uzun yıllar hapisteydi. Ben de 27 yıldır hapisteyim. Sadece Alessio Casimirri (Moro cinayetinden sonra Cezayir'e ardından da Nikaragua'ya kaçan ve Sandinist hükümet için çalışmaya başlayan BR üyesi) dışarıda. Bu suçlama ve karalamalar BR hareketinin tarihi ve gerçekliği üzerine leke sürmek için ortaya atıldı ve hâlâ dillendiriliyor.
- Peki BR nasıl oluştu?
Eylül 1970'te ilk BR hareketi oluştu. Başlangıçta ben, Renato Curcio, kız arkadaşı Margherita Cagol, Alberto Franceschini ve hareketin diğer öncüleri vardı. Fabrikalara ve yöneticilerinin, sahiplerinin arabalarına zarar vermek için eylemler yaptık. Örneğin Pirelli'nin kamyonunu yaktık. BR, 1972-73'e kadar Milano Mailand'da faaliyet gösteriyordu. Siemens, Alfa, Pirelli gibi fabrikalarda örgütlüydük. 1972'de Siemens'in mühendis ve yöneticisi Idalgo Macchiarini'yi kaçırdık. İtalyan demokrasisinde ilk kez işçiler bir fabrika yöneticisini kaçırıyordu. İki saat süren ve medyanın büyük ilgisini toplayan eylem aynı zamanda BR'nin propagandası anlamına geliyordu. O dönem tam anlamıyla bir yeraltı örgütü değildik fakat 1972'de üzerimizdeki polis baskısının artması ve Mayıs 1972'de neredeyse beş kişi dışında tüm BR militanlarının tutuklanmasıyla tümüyle yeraltına inme kararı aldık. Aktif Brigadistlerin hepsi hapiste olsa da hareketin destekçileri olan işçiler serbestti ve yeni örgütü kurdular. Örgütlenme süreci bir yılı buldu.
- Kendinizi politik ve ideolojik olarak nasıl tanımlıyordunuz?
Partizanlar'la ortak bir noktamız vardı. Aradığımız konsept Avrupa'da olmadığından yeni bir model arayışı içindeydik. Latin Amerika modellerinden Uruguay'ın şehir gerilla örgütü Tupamaros ve Kolombiya'daki Guevarist hareket bize yakın olsa da gerçekliğimizin yalnızca bir parçasını oluşturuyordu.
- BR'de entellektüel sayısının az olduğunu söylüyorsunuz. Teorik tartışmalarınız yeraltına indiğinizde mi yoğunlaşmaya başladı?
1960'larda İtalyan fabrikalarında uzmanlar, teknisyenler güç sahibiyken; 1970'lerde 'Fordizm'le birlikte yeni ve etkin bir işçi sınıfı kitlesi oluşmaya başladı. Bizim kültürümüz de buradan geliyordu. Avrupa'nın en iyi sahte kimlik ve pasaportlarını yapıyorduk. Sıradan işçiler, hedefi iktidarı ele geçirmek olan bir örgüt kurmuşlardı ve biz de bu amaca ulaşmak için somut adımlar atmalıydık. Yani teorik tartışmalar ve kitap yazmak bizim işimiz değildi.
- Organizasyonun ideolojik konseptini geliştirenler kimlerdi? Örneğin kuruculardan Renato Curcio'nun rolü neydi?
Curcio üniversiteli olmasına rağmen Milano'ya geldi ve Pirelli'de işçi olarak sınıf savaşına katıldı. Biz işçilerin liderliğinde silahlı bir örgüt kurmuştuk. Ünlü İtalyan gazeteci Giorgio Bocca bir röportajımız sırasında bana yönelttiği "Gerçekte organizasyonun başında kim var" sorusuna "Bizim entellektüellerimiz, teorisyenlerimiz yoktu, hepimiz işçiydik" cevabını vermem üzerine bana "Aslında hiç var olmamanızı isterdik" demişti.
- İtalyan Komünist Partisi (PCI) ile ilişkiniz var mıydı?
Primo Linea ( İlk Çizgi) devrimci hareketin içinde yeralan ve sosyalistler tarafından kurulmuş çok büyük bir hareketti. Üç kişilik organizasyonlar da kendilerini hareketin bir parçası olarak görüyordu. Örneğin feminist organizasyonlar bir jinekoloğu vurmuşlardı. Ancak bu örgütler işçi sınıfının içinde değillerdi. PCI ile bir ilişkimiz yoktu. Onlar bizim dostumuz değil, devletin ortakçılarıydılar. Biz bir sınıf savaşı istiyorduk ve hedefimiz devrim yapmaktı. PCI ise kapitalizmle uzlaşmayı ve ekonomik durumu düzeltmek için ortaklık yapmayı istiyordu. Bu bizim açımızdan bir alternatif değildi.
- RAF, ETA, IRA ya da FKÖ gibi örgütlerle ilişkileriniz nasıldı?
Biz farklı gerçekliklerde yaşıyorduk, yönlerimiz de farklıydı. IRA, ETA ve FKÖ gibi hareketler Marksist değildi. RAF, Marksist olsa da ayrıştığımız çok nokta vardı. Yine de BR birçok açıdan FKÖ'ye sempatiyle bakıyor ve kendini ona yakın buluyordu.
- RAF ya da FKÖ ile silah alışverişiniz var mıydı?
Şehirlerde yürütülen sınıf savaşında silaha çok fazla ihtiyaç olmadığından bu önemli bir sorun değildi. Başlangıçta silahları Partizanlar'ın İkinci Dünya Savaşı ertesinde sakladığı yerlerden almıştık. Örneğin Idalgo Macchiarini'yi kaçırdığımızda çektiğimiz fotoğraftaki silah Almanlar'dan kalmaydı. Açıkçası İtalya'da silah bulmak ya da satın almak bir sorun değil. Bu açıdan da pek bir problemimiz yoktu.
- Bu gruplarla ortak eylemleriniz var mıydı? Örneğin 15 Şubat 1984'te, Roma'da Sina Uluslararası Gücü ve Gözlem Grubu'nun ABD'li Başkanı Ray Leamon Hunt'ın, Lübnanlı bir örgüt ve BR'nin bir devamı olan Savaşan Komünist Partisi (BR-PCC) tarafından vurulması...
Biz BR olarak iki kez Silahlı Proleter Örgütü (NAP) ile eylem yaptık. Yabancı örgütlerle eylem yaptığımızı hatırlamıyorum. 1984 tarihinde neler yapıldı pek bilmiyorum çünkü benim açımdan BR 1984'e gelindiğinde artık yaşamıyordu!
-Aldo Moro'nun kaçırılmasına gelelimdeyiminizle "devleti kalbinden vurmak" istiyordunuz. Hukuk sistemine, sermayeye, polise saldırmıştınız ve Aldo Moro'nun kaçırılmasıyla da devlete saldırmayı hedefliyordunuz. Bunu başardınız mı?
Sözünü ettiğiniz saldırılar önemli tabii ama bizim için asıl önemli olan hükümlülerin durumuydu. 1970 ve 80'lerde bizden ve diğer sol örgütlerden 2 bin 500 solcu hapse girmişti. Soruşturmaları sürenlerin sayısıysa 120 bindi. Tabii bunlar devletin resmi rakamları. Hedefe ulaşmak ve devletle ortak bir dil yakalamak için anlaşma ve diyalog arayışımız vardı. Ne var ki bu ortak dili bulamadık.

"Devlete karşı silahlı
mücadelenin tek sonucu olabilir"
- Aldo Moro'nun öldürülmesi BR için dönüm noktası oldu diyebilir miyiz? Bunun sebeplerinden birini de devletin uyguladığı baskının çok artması olarak düşünebilir miyiz?
Aslında baskı daha önceden başladı. Aldo Moro'yla birlikte anladık ki devlete karşı silahlı mücadelemizin sadece tek sonucu olabilir; ya kazanacağız ya da BR hareketi ve tüm sol hareket çökecek.
- Komünistler ve Hıristiyan Demokratlar'ın (DC) Aldo Moro'yu kurtarmak için BR ile diyaloğa açık olmamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Moro'nun belirttiği gibi NATO'nun devlet üzerinde bir baskısı söz konusu muydu?
Moro'nun siyaset dışına itilmesi BR açısından meselenin asıl önemli olan noktasını oluşturmuyordu. Moro, en önemli partinin başkanı olarak devletle BR arasında aracı olabileceğini düşünüyordu ancak devlet bu diyaloğu kabul etmeyeceğini kesin bir şekilde ifade etti. Moro'yu da şaşırtan bu yanıt şu anlama geliyordu: "Yanıtımız ancak askeri olabilir!" Yolsuzluk skandalıyla ilgili DC'li politikacıların yargılanması gerekiyordu. Moro kaçırılmasından bir - iki ay önce parlamentoda kimsenin DC'yi yargılayamayacağını söylemiş ve politikacıları koruma altına almıştı. Ama BR, Moro'yu kaçırarak DC'yi yargılamayı başardı. Ayrıca Moro'nun kaçırılması devletle diyalog kurmanın mümkün olmadığını da gösterdi. Bundan böyle devletin cevabı ancak askeri olabilirdi.
- Başlangıçta devletin sizi dinleyeceğini düşünmüş müydünüz?
Evet. Ancak DC ve PCI'nin yönetimi bizimle herhangi bir anlaşma ve uzlaşma istemedi.
"Eylemlerin politik karşılığı
yoktu artık!"
- BR hareketinin sonu neden ve ne zaman başlıyor?
Yeni yasalar çıkaran hükümet, tüm sol hareketlere karşı son derece baskıcı bir tutum aldı. Hapishane yapısı değiştirildi, tek hücreli cezaevleri kuruldu. Hatta dönemin başbakanı Francesco Cossiga şunu söylemişti: "Önümüzdeki birkaç sene için demokrasiden söz edemeyiz! Olağanüstü hal yasalarına ihtiyacımız var çünkü olağanüstü hali yaşıyoruz." İkinci neden, kapitalizmin yapısının değişmesiydi. Bugün globalizm denen süreç 70'lerde başlamıştı. BR değişimi anlamış ve 1977'de bu yeni süreç üzerine yazılar yayımlamıştı. Biz bu değişimi globalizm olarak değil "çokuluslu şirketlerin emperyalist devleti" olarak adlandırmıştık. Yeni süreç yalnızca İtalya'da değil birçok yerde yaşanmaktaydı. Üçüncü olarak da işçi sınıfının değişmesini söyleyebiliriz. Sınıf hareketine başladığımız fabrikalar artık aynı değildi. Örneğin Pirelli artık aslen kurulduğu yerde değil, Fiat da eskisi kadar güçlü değildi. Artık yıllarca yüzdüğümüz suda yüzmediğimizi gördük.
- Sınıf mücadelesinin sonu mu gelmişti yani? 1981'de BR'nin Fransa'da, RAF ve Action Directe ile kurduğu "antiemperyalist" pakt ne anlama geliyordu?
Biz savaşı kaybetmiştik. 1980'li yılların başında hapse giren solcuların sayısı artarken bize katılan insanların sayısının azaldığını gördük. Yeni yanıtlarımız, yeni fikirlerimiz yoktu. Bu durum yalnızca bizim için de geçerli değildi. Avrupa'da bu yıllarda devrim hakkında yeni bir söz söyleyebilen kimse yoktu. Bu tüm sol hareketin sonuydu aynı zamanda.
- BR tarafından örgütün hızla bir şiddet döngüsüne girdiği, birçok yanlış ve haksız eylemde bulunulduğu ve kitleler açısından eski saygınlığını yitirmeye başladığı söylendi. Sizce BR hareketi ne zaman bitmişti?
1981'de ben hapse girdikten birkaç ay sonra BR üç önemli eylem gerçekleştirdi. Napoli'de DC'nin yerel yöneticisi Ciro Cirillo, Venedik yakınlarında petrokimya tesisi müdürü Giuseppe Taliercio ve Milano'dan Alfa Romeo'nun yöneticisi Renzo Sandrucci kaçırıldı. Bu üç kaçırma eyleminin üç farklı sonucu oldu. Benim için önemli olansa artık BR'nin yaptığı eylemlerin politik bir karşılığı olmadığını anlamaktı! Bu üç eylem ne sınıf ne kitleler tarafından anlamlı bulunmuş ne de ilgi toplamıştı. Bu noktadan sonra, resmi olarak olmasa da kendi kendime "Artık BR kendi sonuna gelmiştir" dedim!
- BR'den ayrılan gruplar birkaç yeni örgüt kurmuşlardı. Militanların da büyük bir çoğunluğu BR'nin bittiğini açıkladı. Bu süreç resmi olarak nasıl gelişti?
Büyük bir örgüt krize girdiğinde bazıları çözümü dışarıda arar ve küçük organizasyonlar eşliğinde yeni bir yol tutmaya çalışırlar. Biz parti değildik, 'bekle ve gör' anlayışıyla çalışmıyorduk. Karar almalı ve savaş vermeliydik. Savaşmak için savaşmıyor, öldürmek için öldürmüyorduk. Bizim için her saldırı politik bir amaç taşıyordu. 1980'lerin ortalarında bazı militanların hâlâ eylem yürütmesine rağmen artık yapılan saldırıların hiçbir politik karşılığı olmadığını gördük. 1986'da BR'nin tüm yönetici kadrolarının bulunduğu bir davada örgütün artık var olmadığını açıklayan ortak bir metin yayınladık.
- Tutuklu militanlarla dışarıdakiler arasında yaşanan bir gerilim söz konusu. BR bu gerilimin altında ezildi uzun zaman. Sizin açınızdan hapishaneden yani 'içeriden' bakmanın farkı ne?
27 yıldır hapisteyim. İçeride neler olup bittiğini çok iyi biliyor, dışarıyı da görebiliyorum. Örneğin bir grev ya da saldırıyıbu eylemlerin politik anlamını kavramanız çok güç. 'İçeride' her türlü eyleme iki kat anlam biçiliyor. Çünkü dışarıdaki yoldaşların senin için her şeyi yapacağına ve kısa bir zamanda kurtarılacağına inanmak istiyorsun. Ama bu bir illüzyon, içeriden gerçekliği bulanık görüyorsun yani. Normalde hapisteki militanlar karar almazlar. Ancak 1986 yılında BR'nin tüm yönetici kadroları içerdeydi. Renato Curcio, Barbara Barzerani, Piero Bertolazzi ve ben bu davada birlikteydik. İki yıl boyunca dışarıda olanlar eylemlere devam etti. Ancak bu eylemler bizim açımızdan artık bir şey ifade etmiyordu. Sadece örgüt değil, nesnel gerçeklik de çok değişmişti. Artık devam etmek için bir sebep kalmamıştı.

Haberin devamını Yeni Aktüel dergisinin 141. sayısında bulabilirsiniz!

Hiç yorum yok: