16 Ocak 2010 Cumartesi

Giddens küreselleşmeyi kaç boyutta ele almaktadır?

Giddens küreselleşmenin dört boyutta ele alınması gerektiğini öne sürmektedir.
• Dünya kapitalist ekonomisi,
• Ulus-devlet sistemi,
• Dünya askeri düzeni,
• Uluslararası iş bölümü.
Giddens’a göre küreselleşmenin birinci boyutu ‘dünya kapitalist ekonomisidir’.
Buna göre kapitalizmin 16. ve 17. yüzyıllarda ortaya çıkmasıyla birlikte, küresel
dünya düzeni siyasal güçten daha çok ekonomik güce dayanmaktadır. Çünkü dünya
kapitalist ekonomisi ticaret ve sanayi bağlantı merkezleri yolu ile bütünleşmiştir.
Bu nedenle dünyamızdaki ekonomik küreselleşmede en önemli rolü oynayan kapitalist
dünya ekonomisidir. Zira uluslararası ekonomik ilişkiler daha çok ülkelerin ve
çok uluslu şirketlerin kapitalist türden iş bağlantıları, endüstriyel mal ve hizmetlerin
alımı ve satımı, dağıtımı ve pazarlanması ile belirlenmektedir. Ülkeler arasındaki
ekonomik gelişmişlik farklılığı da dünya kapitalist ekonomi düzeninin bir sonucudur.
Giddens’in yaklaşımında, küreselleşmenin ikinci boyutunu ise ‘ulus-devlet sistemi’
meydana getirmektedir. Giddens’a göre ulus-devletler küresel siyasal düzenin
en önemli üyesidirler. Çünkü ulus-devletler bölgesel ve uluslararası ekonomik politikaların
yürütülmesi, uygulanması ve düzenlemesinde oldukça etkin rol almaktadırlar.
Ancak küresel siyasal düzende bir ulus-devletin etkin olabilmesi o devletin
refah düzeyi ve askeri gücüyle sınırlıdır. Ulus-devletler kendi aralarında siyasal ve
ekonomik çıkarlaını korumak ve geliştirmek için tıpkı Avrupa Topluluğu (AT) örneğinde
olduğu gibi, ‘küresel ulus-devlet sistemini’ oluşturmaya yönelebilmekte
dirler. Giddens bu süreci aynı zamanda ‘devletlerin uluslararası eşgüdümlenmesi’
olarak tanımlamakta ve günümüz dünyasında, ulus-devletler sisteminin siyasal ve
ekonomik küreselleşmede oldukça etkin bir rol oynadığını belirtmektedir.
Küreselleşmenin üçüncü boyutunu ise ‘dünya askeri düzeni’ oluşturmaktadır. Ortak
silahlanma ve savunma politikaları yoluyla birden fazla ülkenin (örneğinNATO)
silahlı güçlerini birleştirmesi küreselleşmenin önemli bir boyutunu meydana
getirmektedir. Böylece, belirli bir bölgede olan çatışma o bölgedeki ulusların bağlı
bulunduğu uluslararası askeri örgütleri kolayca harekete geçirebilmekte ve yerel
çatışmalar bütün dünyayı ilgilendirebilen bir küresel sorun haline gelebilmektedir.
Giddens birinci ve ikinci dünya savaşlarının buna iyi bir örnek oluşturduğunu belirtmektedir.
Giddens’a göre küreselleşmenin dördüncü boyutu ise ‘uluslararası işbölümüdür’.
Endürstriyel gelişmeye bağlı olarak gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki farklılaşmalarını
kapsamına alan ve sürekli genişleyen bir küresel iş bölümünden söz etmek
mümkündür. Bu yaklaşıma göre, modern endüstri yapılması gereken işlerin
düzeyine değil fakat aynı zamanda bölgesel düzeyde var olan iş bölümü çerçevesi
içerisinde endüstrinin gelişmişlik düzeyine, sendikalaşma oranına, iş gücünün el
becerisine ve hammadde üretimine bağlıdır. Böylece küresel olarak belirli bölgeler
üretim merkezleri heline gelirken belirli bölgeler endüstri dışı üretim faaliyetlerinde
yoğunlaşmaktadır. Her ne kadar belirli bölgeler diğerlerine göre daha gelimiş olsa
bile, ülkelerin birbirlerine olan karşılıklı bağımlılıkları giderek artmaktadır. Küreselleşmenin
modern endüstriye bağlı olarak ortaya çıkardıığ bir diğer sonuç ise
teknolojisinin dünya çapında yayılması ve bunun üretim süreciyle sınırlı kalmayıp
insanların günlük yaşamının içine kadar girmesi ve küresel olarak bütün bireyleri
derinden etkileyebilmesidir. Özellikle kitle iletişim araçlarının giderek yaygınlaşması
bireylerin dünyada olup biten olayları anında izleyebilmelerine olanak tanımasıdır.
Giddens’a göre küreselleşme modernitenin bir sonucudur ve bu süreç, kapitalist
modernizmin dayandığı ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmelerin dünya çapında
yaygınlaşmasından başka bir şey değildir.Giddens’in yaklaşımında günümüzdeki
küresel gelişmeler modernitenin dünya çıpanda yaygınlaştığını yani küresselştiğini
göstermektedir. Bu nedenle, Giddens küreselleşme sürecinin ‘geç modirnite’ olarak
ele alınmasının daha doğru olacağını belirtmektedir.

Giddens’ın yaklaşımının zayıf yönleri nelerdir?
Giddens’in yaklaşımı küreselleşmenin yanlızca ekonomik aktörlerle sınırlı kalmayıp,
siyasal, kültürel ve askeri boyutları da kapsadığını öne sürmesi önemli bir katkı
olarak ele alınabilir. Ancak küreselleşmenin dört boyutu olan ulus-devlet sistemi,
dünya kapitalist ekonomisi, dünya askeri düzeni ve uluslararası iş bölümü arasında
ne tür bağlantılar olduğu ve küreselleşmede her bir faktörün birbirleri ile karşılıklı
etkileşiminin ne düzeyde bulunduğu malesef yeterince açıklanmamıştır. Örneğin
ekonomik olarak geri kalmış ancak büyük bir askeri güce sahip olabilen bir ülke-
nin (Örneğin Çin) küreselleşme sürecinde oynadığı rol pek ayrıntılı bir şekilde açıklanmıyor.
Diğer bir soru da küreselleşmenin ekonomik boyutu ile ilgilidir. Acaba
azgelişmiş ülkelerin geri kalmalarında dünya kapitalist ekonomisinin etkileme boyutu
nedir, yani içsel etkenler mi, yoksa küresel boyutta uluslararası kapitalist ilişkiler
mi daha önemli rol oynamaktadır? Giddens az gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu
açmazdan nasıl kurtulabileceğini veya küresel olarak daha çok merkez ülkeler
lehine işleyen bu küresel ilişkilerde az gelişmiş ülkelerin geleceğinin ne olacağı
ve az gelişmişlik çemberini nasıl kırabileceği konusunda yeterli bir açıklama getirememeketedir.
Giddens’in yaklaşımının diğer bir zayıflığı da küreselleşmeyi çok nedenli bir yaklaşımla
açıklamaya çalışması ve kesin sonuçlara ulaşamamasıdıar. Ayrıca günümüzde
küreselleşmede din faktörü önemli bir etken olarak ele alınması gerekir. Zira bazı
dinler (islamiyet ve hıristiyanlık gibi) küresel bir yayılmayı kendi içinde taşımaktadırlar.
Günümüzde dinsel kökenli toplumsal değişmelerin küreselleşmede çok
önemli bir rol oynadığını Ortadoğu’daki gelişmelerde (İran-Irak savaşı, Körfez savaşı,
Cezayir içi savaşı gibi) çok açık bir şekilde görebilmekteyiz.

Hiç yorum yok: