16 Ocak 2010 Cumartesi

1980'li ve 1990'lı Yıllarda Küreselleşme: Tek Kutupluluk, Liberalizmin Yükselişi ve Ulus-Devlet Sorunu

hız kazandırmıştır. 1990'lı yıllar ile birlikte dünyamız tek kutuplu bir küreselleşme
sürecini derinden yaşamaktadır. Sosyalist bloğun yıkılması kapitalizmin ve liberal
ekonominin bir zaferi olarak görülmekte ve az gelişmiş ülkelerin ekonomik kalkınmaları
için serbest piyasa ekonomisinin kurallarının bütün işlerliği ile uygulanmasının
tek bir çözüm yolu olduğu iddia edilmektedir. Örneğin, özelleştirme, devletin
ekonomideki ağırlığını olabildiğince küçültme, uluslararası ticaretin önündeki
gümrük, kota, koruma, vb. türü engelleri ortadan kaldırma ve ülke iç pazarın ulus
lararası serbest rekabete açılması gibi 'yeni sağ' ideolojinin politikaları IMF ve Dünya
Bankası gibi uluslararası finans kuruluşları tarafından az gelişmiş ülkelerin önüne
sunulmakta ve bu yolla liberal ekonomik politikalar küreselleştirilmektedir.
Liberalizmin yükselişinde hangi etken önemli bir rol oynamıştır?
Özellikle 1980'li yıllar ile birlikte, İngiltere'de Thatcher ve Amerika'da Reegan ile
birlikte liberal politikalar dünya çapında büyük bir yükselişe geçmiştir. Bu süreç
içerisinde, uluslararası ticaretin serbestleşmesi ve özelliştirme az gelişmiş ülkelerin
kalkınmalarını gerçekleştirebilmeleri için olmazsa olmaz türünden politikalar olarak
küresel düzeyde yaygın olarak uygulanmaya başlanmıştır. Türkiye'de 1980'li
yıllar ile birlikte ekonominin dışa açılması ve 1986'da özelleştirme uygulamalarına
geçilmesi bir tesadüf değildir.
Küreselleşme ile ulus-devlet bir güç kaybına mı uğramaktadır?
Küreselleşme ile birlikte tartışılan bir diğer noktada 'ulus-devlet'in giderek gücünü
kaybettiğidir. Çünkü küreselleşme ile birlikte gerek ekonomik, gerek siyasal ve gerekse
askeri düzeyde çok uluslu kuruluşların sayısı ve gücü artmakta ve bu kuruluşlar
ulus-devlet'lerin gücünü azaltıcı faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Hatta yıllık cirosu
bir çok ulus-devlet'tin milli gelirini aşan çok uluslu şirketler bulunmaktadır.
Sorunun asıl kaynağı şudur: bir ulus-devlet'ten çok daha güçlü olabilen bir uluslararası
kuruluşu ondan daha zayıf ve güçsüz durumda olan bir ulus-devlet nasıl denetleyebilecektir?
Eğer ulus-devletler bu çok güçlü uluslararası kuruluşları denetleyemecek
durumda iseler bu kuruluşlar demokratik olarak nasıl kontrol altına alınabileceklerdir?
Eğer bu çok güçlü uluslararası kuruluşlar ulus devlet tarafından değilde
ulus-devlet sistemleri (örneğin Avrupa Topluluğu) tarafından kontrol edilebilecek
ise bu durum ulus-devletin küreselleşme ile birlikte bir güç kaybına uğradığının
bir göstergesi değil midir?
Gerçektende, Avrupa Topluluğu örneğinde olduğu gibi ulus-devlet sistemlerinin
bizzat kendisi ulus-devletin üzerinde bir güç gibi durmaktadır. Gerçektende, uluslararası
düzeyde ulus-devletin bizzat kendisi değil ancak birden fazla ulusların bir
araya gelerek oluşturmuş olduğu ulus-devlet sistemlerinin (örneğin, Avrupa Topluluğunun)
küresel boyutta etkinliği artmakta ve ulus-devletin kendisi giderek güç
kaybetmektedir. Bu aynı zamanda, az gelişmiş ülkelerin kendi sınırları içerisinde
sahip olduğu en önemli siyasal güçlerden biri olan ulusal devletin kendisi, daha çok
gelişmiş ülkelerin etkisinde olan küresel gelişmeler sonucu giderek zayıflatılmaya
çalışılmasıdır. Böylece Wallerstein'in de belirttiği gibi, üçüncü dünya ülkeleri küresel
düzeyde adeta güçsüzlüğe mahkum edilmektedir.
Ancak ünitenin başında da belirtildiği üzere küreselleşme çok yönlü bir süreçtir.
Dolayısıyla, ulusal devletler küresel düzeydeki uluslu şirketlerin gücünün artmasına
karşı kendi önlemlerini alabilmektedirler. Zira, liberal ekonomik politikaların
uygulandığı bir çok ülkede bile ulusal devletin kendisi hala hem siyasal ve hemde
ekonomik olarak gücünü koruyabilmekte ve bunda direnebilmektedirler. Örneğin
İngiltere kapitalizmin ve liberal ekonomik politikalarının beşiği olan bir ülke olmasına
karşın Avrupa Topluluğu ile bütünleşmede siyasal ve ekonomik gücün tek bir
elde yani Avrupa Topluluğu parlemontosunda tutulmak istenmesine şiddetle karşı
çıkmakta ve bunun üye ülkelerinin ulusal gücünü zayıflatacağını öne sürmektedir.
Özellikle Asya ve Afrika gibi kıtalarda potansiyel etnik çatışmaların bu günkü konumu
ve içinde bulunduğu gerilim varoldukça ulusalcılık, ulus-devlet ve ulusal
kültür'ün gücünde önemli bir zayıflama ne günümüzde ve nede önümüzdeki yıllarda
pek mümkün görünmemektedir.

Hiç yorum yok: